SANA BEN HAYALLER DÜŞLER BÜYÜTTÜM… (37)
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

SANA BEN HAYALLER DÜŞLER BÜYÜTTÜM… (37)

15 Nisan 2025 - 07:41

"Aydınların Aydınlatamadığı Halkı, Soytarılar Aldatır."
Cemil Meriç, (1916-1987)
Bu bölümde, daha sonra anlatacaklarımıza dayanak olması açısından biraz bilgi paylaşalım.
Prof. Mustafa Erdoğan, Özgürlük Araştırmaları Derneği Sitesi’nde, 11 Nisan 2022 tarihli, “AKP’nin Cemaatleşmesinden Devletin Cemaatleşmesine” başlığıyla yayınlanan makalesinde bakın neler söylemiş:
“ … Yirminci yüzyılın başlarından itibaren siyasî partilerin demokratik rejim için önemi fark edilmiş, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise demokratik siyasetin ‘’vazgeçilmez unsurları’’ olarak görülmeye başlamışalardır. Ancak demokratik rejim için vazgeçilmez sayılmaları, partileri otomatik olarak demokratik örgütler yapmamaktadır. Aksine, ‘’oligarşinin tunç kanunu’’nun Robert Michels tarafından ‘’keşfedilmesi’’nden (1911)  beri, demokrasi için vazgeçilmez sayılan siyasî partilerin yapı ve işleyiş bakımından pek de demokratik kuruluşlar olmadıkları bilinmektedir. Türkiye’deki siyasî partiler için bu daha da kesin olarak böyledir.
Ancak Türkiye’de siyasî partilerle ilgili sorun onların oligarşik yapılar olmalarından ibaret değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) bu bakımdan ilginç bir örnek oluşturmaktadır. Bugün gelmiş olduğu durum itibariyle AKP aslında oligarşik bile değil, tek bir kişinin mutlak iktidarı altındaki ‘’monarşik’’ bir yapı özelliği göstermektedir. Yani, bu partide iktidarı elinde tutan bir ‘’parti seçkinleri’’ grubu yoktur; iktidar doğrudan doğruya tek bir kişinin, Reis’in elindedir. Resmî-şeklî yöneticileri ile ‘’bakanlar’’ı partinin kolektif iradesinin değil, doğrudan doğruya tek başına ‘’Reis’’in iradesinin ürünüdürler. Bunların hepsinin kaderi –yükselişleri de düşüşleri de- Reisin elindedir. Gerek parti görevlerine gerekse devlet makamlarına getirilmenin dayanağı da liyakat ve ehliyetten çok sadakattir, Reis’e sadakat.”
Prof. Mustafa Erdoğan hocamızın bu tespitine tamamen katıldığımızı belirtelim. Oligarşinin, siyasal gücün birkaç kişiden oluşan küçük bir grubun elinde bulunduğu yönetim biçimi, olduğunu hatırlatıp birkaç söz de “demokrasi” için alıntılayalım.
Demokrasi, “Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimidir. Demokrasilerde bütün yurttaşlar eşit ve herkes seçme ve seçilme hakkına sahiptir.”
Demokrasinin ilk uygulandığı kabul edilen eski Yunan şehir-devletlerinden Atina’da MÖ 400 yılında Sokrates’in demokrasi ile ilgili söylediklerinden bu yana demokrasi arzu edilen olgunluğa ulaşamamıştır.
Sokrates’e göre, “Demokrasi çoğunluğun bilgeliğine değil, çoğunluğun cehaletine dayanır.”
Yine Sokrates’e göre, “Herkesin eşit oy kullanma hakkı olmamalıdır. Çünkü bu, bilgisiz ve erdemsiz insanların karar mekanizmasında söz sahibi olmasını sağlar. Oysa devlet yönetimi bir sanattır ve bunun için bilgi ve uzmanlık gerekir. Yalnız eğitimsiz toplumlarda siyasetçiler birer lafebesi olduğundan, halkı sözleriyle etkileyebilir. Bu da uzman bir kişinin değil, halkı etkileyen bir kişinin lider olması demektir,”
Sokrates, demokrasi anlayışını şu sözü ile özetlemektedir:
Erdemsiz ve bilgisiz kişilerin eline iktidar verilmemelidir. Aynı şekilde, salt güce dayalı bir yönetim şekli de düşünülemez.”
Birçok siyaset adamı gibi Winston Churchill de, “Demokrasi halen mevcut seçenekler arasında en iyi kötü yönetim şeklidir,” sözüyle demokrasiyi eleştirenlerdendir.
Bizim gibi yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız olmadığı, yasaların bir kişiyi ya da sınıfı korumaya yönelik hazırlandığı, denetim gücünün etkisiz kaldığı ülkelerde demokrasi, azınlık haklarını güvenceye almadığı müddetçe “eşitlikçi” yanından dolayı çok ciddi problemleri de birlikte getirmektedir.
Demokrasiyi yalnızca seçimlerde oy kullanma hakkı olarak kabullenmiş yönetimlerde, çoğunluğu ve dolayısıyla gücü ele geçirenler, azınlıkları dikkate almaz. Azınlıktaki zekiler, cahil toplum çoğunluğunun seçtiği vasıfsız yöneticilere boyun eğmek zorunda kalır. Yönetme yetkisini ele geçiren lider ya da sınıf, iktidarını korumak uğruna her türlü hile ve yolsuzluğa başvurabilir. İktidarı ele geçirenler kendi ekibini oluşturmak istediği için adam kayırma ve torpil, toplumda yozlaşmalara sebep olur. Bütün topluma eşit gözüyle bakılınca bilgi, kültür, birikim ve zekâ bakımından liyakat sahibi kişiler değersizleşir…
Yalnızca eşitleme üzerine kurulu demokrasilerde daha birçok kötü sonuç sıralanabilir. Mevcut yapısıyla “Siyasi Partiler Kanunu’nun, egemen yöneticilerin gücünü koruduğu ülkemizde bu olumsuzlukların birçoğunu yaşamaktayız.
Bunun yanında temelleri sağlam atılmış demokrasi, aynı zamanda bir dizi değerler sistemini de içinde barındırır. Bu değerler, dürüstlük, hoşgörü, adalet, birlik, başarı, saygı gibi erdemli insanların sahip olduğu tüm değerleri kapsamaktadır.
İşte bu olumsuz ve olumlu nedenlerden dolayı, demokrasi için, mevcut yönetim şekilleri içinde en iyisi olsa da her yönüyle mükemmel bir sistemdir de diyemeyiz.
Sonuç olarak Winston Churchill’in dediği gibi, “Demokrasi halen mevcut seçenekler arasında en iyi kötü yönetim şeklidir,” sözüyle konu ile ilgili bilgi paylaşımını meraklıların kendi araştırmalarına bırakıp biz yeniden ana konumuza geri dönelim.
Prof. Mustafa Erdoğan’ın Türkiye’deki siyasî partiler için ileri sürdüğü yukarıdaki tespitinden yola çıkarsak, bugün MHP’nin yönetim şekli de liderin teşkilat üzerindeki gücü bakımından AKP’den farklı değildir.
AKP de “reis” ne ise MHP de de “bilge lider” o dur. MHP de de teşkilat yapısı ve parti siyaseti Devlet Bahçeli’nin iki dudağının arasından çıkacak sözlerle yönetilmektedir.
Ancak MHP’nin bugünkü teşkilat yapısı ve Bahçeli yönetimi, AKP’nden faklı bir yapılanmaya sahip olduğu da başka bir gerçektir. Bugün her ne kadar farklı siyasal partilere dağılmış olsa da hala birlikte hareket etme potansiyeline sahip “Ocak” kültürü ile yetişmiş “ülkücü akıl” ve “ülkücü irade” MHP’ni baba ocağı olarak kabullenmekte ve izlemektedir.
Yine MHP, kuruluşundan bu yana diğer partilerden farklı olarak, gerektiğinde sokaklara inecek ve hiç de azımsanmayacak sayıda bir gençlik teşkilatına sahiptir. Bu gençlik teşkilatının, zaman zaman muhalif gruplar üzerinde baskı unsuru olarak kullanılması, parti ile ilgili hesapları olanların iştahını kabartmaktadır.
Devam edecek…
 

YORUMLAR