"Aydınların Aydınlatamadığı Halkı, Soytarılar Aldatır."
Cemil Meriç, (1916-1987)
Bugüne kadar hemen her dönemde siyasetle uğraşanların ağzından düşürmediği bir kavram var: Dış güçler. Birçoğunun ileri sürdüğü iddiaya göre, “Türk siyasetini dış güçler yönetmektedir.”
Bu iddiayı ileri sürenler, “Türkiye’de milliyetçiliği de Sosyalizmi de İslam'ı da ABD istihbaratı CIA, İngiliz istihbaratı MI6 ve hatta İsrail istihbaratı MOSSAD’ın planladığını, kendilerine buldukları yerli işbirlikçilerle Türk siyasetini yönettiklerini,” savunurlar.
Burada, bir imparatorluk üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile ilgili hesapları olan “dış güçlerin,” kuruluşundan bu güne kadar ülke yönetiminde ne kadar etkili oldukları çalışmamızın konusu olmadığını ancak “dış güçler” konusunun ciddi olarak ele alınıp incelenmesi gerektiğine olan inancımızı belirtip konumuza dönelim.
Bu iddia sahipleri, MHP ile ilgili şunları söylemektedir. “MHP, ABD ve İngiliz istihbaratının yetiştirdiği Alpaslan Türkeş’e merkez sağ partilerin oyunu bölerek iktidarını engellemesi için kurdurulmuş bir partidir.
Yine MHP, 1952 yılında Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde, ABD’nin gizli servisi CIA ve NATO iş birliği ile kurulan “Özel Harp Dairesi” adındaki gizli örgütle bağlantılıdır. Açtığı komando kamplarında eğittiği Ülkü Ocaklı gençlerle, komünizmin, dolayısıyla da SSCB yayılmacılığınaengel olması için yine ABD tarafından desteklenmiştir.
Partinin milyonlarca seçmenini töhmet altında bırakan bu iddia sahiplerinin, belgeye dayalı kaynaklarını bilemediğimiz için biz yine bildiklerimizden ve gördüklerimizden yola çıkarak, MHP’nin 12 Eylül 1980 darbesine kadarki süreçte hikâyesini kısaca hatırlayalım.
Milliyetçi Hareket Partisi, kendi adıyla sonradan kurulmuş bir parti değildir. Kökeni Millet Partisi’ne dayanır. Millet Partisi, Çok partili hayata geçildiği dönemde, Demokrat Parti içerisinde muhalif olduklarından partiden ihraç edilen ve ayrılan, Mareşal Fevzi Çakmak ve Osman Bölükbaşı önderliğinde bir grup milliyetçi-muhafazakâr siyasî elit tarafından 20 Temmuz 1948 yılında, yani Demokrat Parti kurulduktan yaklaşık iki yıl sonra kurulur.
Millet Partisi, Demokrat Parti iktidarında laikliğe aykırı politika ürettiği gerekçesiyle 1954'te, Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kapatılır. Osman Bölükbaşı’nın genel başkanlığında aynı yıl Cumhuriyetçi Millet Partisi kurulur. 1958 yılında Türkiye Köylü Partisi'nin iltihakı üzerine Cumhuriyetçi Millet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi adıyla siyasî hayatını sürdürür.
Bu süreçte milliyetçi dünya görüsünü benimsemiş siyasetçiler, çeşitli siyasî partiler içinde, sivil toplum kuruluşları etrafında ve ayrıca entelektüel çalışmalar çerçevesinde örgütlenebilmiş, ancak Alparslan Türkeş’in siyaset sahnesine çektiği tarihe kadar aktif partileşme sürecini başarıyla tamamlayamadıklarını belirtelim.
Basta Dündar Taşer olmak üzere bir kısım milliyetçi, Alparslan Türkeş’le birlikte 22-23 Şubat 1964'te yapılan CKMP Kongresi'nde bu partiye katılırlar. 1965'te yapılan CKMP Büyük Kongresi'nde Alparslan Türkeş Genel Başkan seçilir.
24-25 Kasım 1967 tarihindeki CKMP Kongresinde "9 Işık" olarak tanımlanan yeni doktrin, parti programı olarak kabul edilir. CKMP'nin 8-9 Şubat 1969 Olağanüstü Büyük Kongresi'nde partinin adı "Milliyetçi Hareket Partisi" olarak değiştirilir.
12 Eylül 1980 askerî darbesiyle diğer siyasal partiler gibi MHP’nin de siyasî faaliyette bulunması yasaklanır. Diğer siyasi partilerden farklı olarak,ihtilalciler tarafından varlığı tehlikeli görülen MHP’nin teşkilat mensupları idamla yargılanır, hatta 9 ülkücü genç idam edilir. ABD’nin “bizim çocuklar” dediği 12 Eylüldarbecileri, MHP ve ülkücü kuruluşlara uyguladıkları acımasız işkencelerle MHP ve ülkücü kuruluşların varlığına son vermek isterler.
Yalnızca ABD’nin “bizim çocuklar” dediği 12 Eylül darbecilerin MHP ve ülkücü kuruluşlara karşı tutumu bile, kurucularının kökeni milli mücadeleye dayanan MHP’nin, ABD ve CİA tarafından kuruldu iddiasının, tutarsız olduğunu göstermesi açısından yeterlidir.
Aynı iddia sahipleri, bu sefer de Bahçeli’nin Genel Başkan seçilmesiyle başlayan dönemde MHP’nin, eski bir mit görevlisinin de içinde yer aldığı, devletin genel yapısı içinde bütünden ayrı olarak kendi aralarında örgütlenmiş derin(!) irtibatları bulunan bir grup tarafından sevk ve idare edildiğini ileri sürerler.
Bu derin(!) gücün, MHP’nin demokratik yollarla iktidar olmasını istemediğini, MHP’nin dinamik gücünü kendi planları doğrultusunda harekete geçirebilmek için Devlet Bahçeli’yi “bilge lider” diye yücelterek partide tek adam olma yolunu açtıklarını, böylelikle partide farklı düşüncelerin gelişmesinin önünü kestiklerini savunurlar.
Bahçeli ile birlikte başlayan bu dönemde, parti politikalarının, Parti Genel Başkanı’nın siyasal tavır, davranış ve söylemleriyle sınırlı kaldığını, MHP gibi ideolojik fikir temeli üzerine kurulmuş bir siyasal parti liderinin, ideolojinin mensuplarıyla istişare yapmadan, karar alıp uygulamasını da gerekçe gösterirler.
Öyle ki, dün AKP’ne karşı CHP ile ittifak kuran Bahçeli’nin, bugün AKP ile birlikte üstelik etnik ayrılık üzerine siyaset yaptığı için kapatılmasını istediği DEM Partiyle birlikte ittifak kurmasını da bu derin(!) gücün Bahçeli üzerindeki etkisine bağlarlar.
Bugün geldiğimiz noktada, kendi partilerinde iki tek adam olan Bahçeli ve Erdoğan ittifak içindedir. İttifakının nasıl ve ne şekilde başladığı hakkında net bir bilgiye sahip değiliz. Kimilerine göre, bu ittifak, 3 Kasım 2002 genel seçimler öncesinde başlamıştır. Kimilerine göre, MHP’li muhaliflerin 19 Haziran 2016'da yaptığı MHP’nin olağanüstü tüzük kurultayıyla, kimilerine göre ise 15 Temmuz kalkışmasıyla başlamış olabileceği yönündedir.
Bir kesim, bu birlikteliğin nedenini açıklarken, “Erdoğan Bahçeli’yi bir şekilde kendine bağladı. İsteklerini reddedemeyeceği bir minnet duygusu ya da bir tehdit unsuru ile politikalarını desteklemeye mecbur bıraktı. Bu fikri savunanlar Bahçeli ve MHP için “Koltuk değneği” ifadesini kullanır.
Başka bir kesim, 15 Temmuz kalkışmasından sonra mevcut durumu geçiştirmek ve FETÖ ile mücadele etmek için MHP ve Bahçeli’nin, Erdoğan’la ittifak etmesinin gerekliliğini ileri sürer. Böylece Erdoğan’ın, özellikle devletin güvenliği konusunda MHP’nin savunduğu fikirleri hayata geçirmesini sağlayan Bahçeli’yi, derin devletin adamı “bilge lider” olarak tanımlar.
Bir başka kesim ise Erdoğan ve Bahçeli’nin, ikisini birden yöneten daha derin(!) bir gücün varlığından söz eder.
Öyle ya da böyle… Kimine göre bilge lider, kimine göre derin(!) devletin adamı, kimine göre koltuk değneği, kimine göre hesap adamı-satranç ustası… Adına her ne denilirse denilsin, Sayın Devlet Bahçeli’nin MHP genel başkanı olduktan sonraki son 28 senede siyaset hayatımızda etkin rol oynadığı herkesin kabul ettiği bir realitedir.
Daha çok siyasi demeçleri ve uygulamalarını temel alarak, değerlendirdiğimiz Bahçeli, farklı zamanlarda farklı siyasi ittifaklar kurmak suretiyle, parti içi yönetiminde rakiplerini bertaraf ederek MHP genel Başkanlığı ve Türk siyasetindeki konumunu 28 yıldır korumaktadır.
“Şöyle olsaydı böyle olurdu,” türünden hayali fikirler üretmek çalışmadaki amacımıza uygun olmaz. Bu nedenle de “Bahçeli olmasaydı acaba nasıl olurdu?”sorusu, bizim açımızdan cevapsız kalacaktır.
Ancak yaşananlar ve siyasi gelişmelere dayanarak değerlendirmeye çalıştığımız Bahçeli yönetimindeki MHP ve ülkücü-milliyetçi tabanın mevcut durumunu birkaç cümleyle özetleyebiliriz:
Bahçeli olmasaydı MHP’nin akıbeti ne olurdu?” sorusunun cevabi bizim için bilinmezliğini koruduğuna göre, 28 yılda;22. Dönem hariç, Bahçeli, her yasama döneminde MHP’ni TBMM’ne taşımış, milliyetçilik fikrinin mecliste temsil edilmesini sağlamıştır.
Bahçeli yönetimindeki MHP’nde, alınan kararlar, parti karar organlarının ve örgütsel yapısının katılımı ile demokratik bir ortamda istişare edildikten sonra alınmamıştır. Parti içi demokrasi işletilmemiş, Bahçeli tek karar verici olarak partiyi sürüklemiştir.
MHP, Bahçeli dönemindeki 28 yılda, diğer milliyetçi sivil toplum örgütlerinde olduğu gibi Türk Milliyetçiliği fikir sistemine dayalı olarak yeni bir proje üretmemiştir. Türk siyasal hayatına, şartlara uygun yeni çözümler getirememiştir. Diğer milliyetçi-ülkücü kuruluşlar gibi MHP de 12 Eylül sonrasındaki durağan pozisyonunu sürdürmüştür.
Bütün siyasi analistlerin Türkiye genelinde milliyetçi oyların %40 civarında olduğu konusunda fikir birliği ettiği böyle bir dönemde, Bahçeli,milliyetçi seçmeni MHPçatısı altında toplayıp iktidar yürüyüşünü gerçekleştirememiştir.
28 yıllık bu dönemde Türk milliyetçilerinin karşılıksız vatan ve millet sevgisi heba edilmiştir.
Devam edecek…
YORUMLAR